Hızlı nüfus artışıyla birlikte kentleşmenin, sanayileşmenin ve aşırı teknoloji kullanımının da getirisi son dönemlerde çevreye verilen zararlarda gözle görülür bir artış meydana getirmiştir. Bununla beraber her geçen gün artan orman yangınları, şiddetli kuraklıklar, yıkıcı seller… Yeryüzünde bulunan tüm canlıları zor durumda bırakan bu afetlerin yaşanmasının aslında bir nedeni var. O da karşı karşıya kaldığımız küresel iklim krizi.
İlginizi Çekebilir: Kuraklık Tehdidi Altındaki Adalar İçin Akdeniz Havzasındaki Ülkelerden Yeni Bir Proje
İklim Krizi Nedir ?
İklim krizi; küresel ısınma, küresel iklim değişikliği ile beraber dünyamızda büyük çaplı bir problem olarak kabul edilen iklim değişikliği sorununun genel adıdır. İklim krizi sanayileşme ve beraberinde nüfus artışı ile beraber ortaya çıkan enerji kaynaklarının kullanımındaki artışın en büyük sebeplerinden biridir. Yerküremizde yıllık ortalama sıcaklıkların yükselmesiyle birlikte küresel ısınma açığa çıkıyor. Nihayetinde dünya üzerinde bulunan tüm canlılar iklim kriziyle karşı karşıya kalıyor.
İklim değişikliği ile birlikte aşırı yağış sonucu yıkıcı seller görülebileceği gibi yıllık yağış ortalaması düşük olan bölgelerde ciddi susuzluk ve kuraklık yaşanabilir. Ayrıca biyolojik çeşitlilik kaybının artması da sonuçlar arasında. Bu da tüm besin zincirini olumsuz yönde etkileyecektir. WWF’in açıklamasına göre “İklim değişikliğinin insanlar ve diğer canlılar için geri dönülemez sonuçlara yol açmaması, ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 1,5°C'nin altında kalmasına bağlı. Dünyadaki birincil enerji üretiminin yaklaşık yüzde 80’i, fosil yakıt diye adlandırdığımız petrol, kömür ve gazdan karşılanıyor. Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan sera gazları, iklim değişikliğine neden oluyor.” Peki fosil yakıt tüketimini azaltmak için neler yapılabilir ?
Plastik Kullanımını Azaltmak
Plastikler, her yıl milyonlarca canlının yok olmasına sebebiyet veren, tek kullanımlık atıklardır. 1862 yılında icat edilmiş olan plastik bugün elinizi attığınız her yerde. Diş fırçamızdan taktığımız gözlüğe, her gün satın aldığımız pet şişeden kullandığımız teknolojik aletlere kadar her birimiz tüketip attığımız plastikler ile “plastik ayak izi”ne yol açıyoruz. 1950’lerde senelik 2 milyon ton plastik üretimi yapılırken, günümüzde bu sayı, senelik 350 milyon tonu aşmış durumda. Plastik üretim ve tüketiminin bu hızla devam etmesi halinde, 2050’li yıllara geldiğimiz de dünya üzerinde 34 milyar ton plastik atık bulunacağı öngörülüyor. Bu şekilde devam ederse, hazırlanan raporlara göre, 2050 yılında okyanuslarda bulunacak plastiklerin toplam ağırlığı, denizdeki canlıların toplam ağırlığından fazla olacak. Bu durumda geri dönüşü olmayan doğal afet ve krizlere sebebiyet verecektir. Sadece son 50 yılda doğal yaşamın %60’ının yok oldu. Peki gelecek 50 yıl içinde bizleri nasıl bir tablo bekliyor ?
Mikroplastikler
Gerek üretimde gerekse günlük kullanımda getirdiği rahatlık sayesinde günümüzde plastiğin kullanımı oldukça artmıştır. Özellikle tek kullanımlık ürünlerde kullanımı, atıklardaki plastiğin oranını gün geçtikçe artırmaktadır.Plastik atıklar görünür kirliliğin yanı sıra, uzun yıllar bulunduğu toprakta suda çözülmeden kalabilmekte, en iyi ihtimalle parçalara ayrışıp çözünmeye başladığında da partiküller halinde var olmaya devam etmektedir. Plastiklerin doğada çözünürken küçük parçalara bölünmesi başta insan olmak üzere doğadaki tüm canlılar için büyük bir tehdit oluşturan “mikroplastikler” sorununa da neden olduğunu biliyor muydunuz? Buzullar içerisinde plastik parçacıklara rastlanması, hatta dünyanın bilinen en derin noktası olan Mariana çukurundaki bile mikroplastiklerin bulunması bu plastik atıkların yıllardır kontrolsüzce çevreyi ve ekosistemi kirlettiğinin en büyük ispatıdır.
Çamaşır makinelerinin atık su örneklerini inceleyen çalışmalar da tek bir giysinin her bir yıkamada yaklaşık 1900 mikroplastik lif üretebildiğini göstermiştir. Kozmetik sektöründeki üretilen yüz temizleme ve peeling jelleri, duş jelleri, şampuan, sabun, diş macunları, eyeliner, rimel, dudak parlatıcısı, deodorant ve güneş kremleri gibi yaygın olarak tüketilen kişisel bakım ürünlerinde de bol miktarda mikroplastik atık bulunmaktadır. Bu mikroboyutlu kirleticilerin kaynağında engellenebilmesi için 2017 yılında Amerika Birleşik Devletleri mikroboncukların üretimini yasaklamış, ardından İngiltere, Kanada, Avustralya gibi ülkeler de harekete geçmiş, 2018 yılından sonra pek çok ülke, kozmetiklerde kullanılan mikroboncukları yasaklamıştır. Bir çok çevreye duyarlı şirketler de biyoplastik kullanımına yönelmiştir.
Biyoplastik Kullanımının Pazara Etkisi
Giderek artan sayıda büyük markanın biyoplastik çözümlere yönelmesiyle, pazar ağı bu alanda hızla gelişmektedir. Procter & Gamble, Danone, Puma, Lego, IKEA, Tetra Pak, Heinz ve Toyota gibi markalar ve marka sahipleri Avrupa'daki ilk büyük ölçekli ürünleri tanıtmışlardır. Bu yeni ürünlerle farklı biyoplastik malzemelerin piyasaya sürülmesi, farkındalık ve bilgi düzeyini önemli ölçüde arttırmıştır. Malzemelerin kalitesi belirginleşmesi ve kabul görmesine de olanak sağlayacak olan bu hareketle piyasadaki biyoplastik hacimlerinin artmasıyla, daha yüksek üretim maliyetleri yakında geleneksel malzemeler için ödenen fiyatlara uyum sağlayacaktır.
Avrupa Komisyonu (2020) tarafından yapılan son Eurobarometer Araştırması'na göre, Avrupalı müşterilerin yaklaşık yüzde 90'ı çevre üzerinde en az etkiye sahip ürünler satın almaya meyilli. Biyo bazlı plastiklerin geleneksel plastiklere göre net avantajlar sergilemesi, onları çevreye duyarlı müşteriler için çekici kılmaktadır. Bu elbette biyo bazlı plastik kullanımının şeffaf bir şekilde açıklanması ve pazarlanması gerektiği anlamına gelmektedir. Markalar yeşil pazarlama tekniğinde açık bir şekilde hareket etmeli ambalajda ne kadar biyobaz içerik var? Ne kadar CO2 emisyonu tasarrufu yapılır? Peki biyokütle sürdürülebilir bir şekilde yetiştirildi mi? Gibi soruların cevapları açıkça ambalajda yer almalıdır.
Biyoplastik Nedir ?
Plastikler o denli yaygın olarak kullanılmaktadır ki yaşadığımız çağı “plastik çağı” olarak adlandırabiliriz. Bununla beraber plastiklerin çevreye vermiş olduğu zararlar öngörülemez bir hal almaktadır. Buna paralel olarak da, plastikler çevre için büyüyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Plastiklerin neden olduğu sorunlara çözüm olacağı öngörülerek, petrol kaynaklı plastiklere alternatif olarak geliştirilen biyoplastiklerin kullanımı yaygınlaştırmak iklim krizine bir çare olabilir. Biyoplastik -biyobozunur plastikler, yenilenebilir kaynaklardan yapılan plastiklerdir. Biyoplastikler farklı malzemelerden oluşan geniş bir aileye sahiptir. Biyoplastikler sadece tek bir malzeme olmamakla birlikte farklı özelliklere ve uygulamalara sahip bir malzeme ailesinden oluşmaktadır. Ayrıca karbon ayak izinin azalmasına büyük katkı sağlayacaktır
Biyoplastikler 2 bölüme ayrılır:
Biyobazlı plastik ürünlerin geleneksel versiyonlarına kıyasla iki büyük avantajı vardır. Her yıl yenilenen ve karbon nötrlüğünün benzersiz potansiyelini sağlayan biyokütle kullanarak fosil kaynaklardan tasarruf ederler. Biyoplastik türlerinin bir eklenti özelliğidir. Bir ürünün ömrünün sonunda ek kurtarma araçları sunar.
Biyo bazlı ürünlerin üretiminde yenilenebilir kaynakların kullanımı genelde plastik sektörünün fosil kaynaklara bağımlılığını azaltma aracı olarak görülmektedir. Hatta bazı durumlarda, sera gazı emisyonlarını (özellikle CO2) azaltarak iklimin korunmasına dahi katkı sağlayabilir. Ancak, diğer malzeme veya ürünlerin çevreye yararlarının bir yaşam döngüsü yaklaşımı benimsenerek gösterilmesi gerekmekte. Biyo bazlı plastikler, tıpkı sıradan plastikler gibi enerji tüketimini azaltmak için kullanılabilir. Örneğin yüksek performanslı biyo bazlı plastikler ulaşım uygulamalarındaki bazı metal parçaların yerini alarak ağırlık ve enerji tüketimini azaltabiliriz.
Bu habere henüz yorum yazılmamış, haydi ilk yorumu siz bırakın!...